Kaç kez kaybettik, yanında olduk artık kaybedemeyiz

Posted by

■ İpek ÖZBEY

CHP hafta sonu yapılacak 38. Olağan Kurultay’a hazırlanıyor. Kılıçdaroğlu’nun karşısında Özgür Özel, Örsan Öymen ve İlhan Cihaner yarışıyor.  Divan Başkanlığı’nı İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun yapacağı kurultay öncesinde önce CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’yla konuştuk. Şimdi söz diğer aday Özgür Özel’de… Özel hem hayalindeki CHP’yi anlattı hem de Kılıçdaroğlu’nun ‘partiyi bilgili, iyi bir sosyal demokrata devredeceğim” sözlerini değerlendirdi, “Şehzademiz nerede, hangi kafeste tutuluyor” diye sordu.

■ O ana gidelim… CHP’ye Genel Başkan olmak istediğiniz ana, adaylık kararına…

Burada iki nokta var. Birincisi CHP’de genel başkanla ve genel merkezle ayrışmaya karar verdiğim an.

■ Duygusal kopuş anı…

Aynen… O anda kararım genel başkan adayı olmak değildi. “Bir değişim olmalı, bu böyle gitmez, bunun için gerekirse fedakârlık yapmalıyım, gerekirse sorumluluk almalıyım” demiştim. Genel merkez hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam edecekti belli ki.. Baktım ki genel başkan ve etrafındaki kadrolar “yenilmedik, sadece kazanamadık” diyor… Oysa ben üzerimize düşenin yapılmasını düşünüyordum.

■ Üzerinize düşen ne, istifa etmek mi?

O günkü yaklaşımla genel başkanın bir daha aday olmayacağını söylemesini ve demokratik bir seçimin önünü açacağını, kadınlardan, örgütten ve gençlerden yana taraf olacağımızı açıklamamız gerektiğini düşünüyordum. Çünkü biz bu seçimde en çok kadınları ve gençleri üzdük.

Özgür Özel, alanlarında çok iyi 5-6 isimle çalıştıklarını, onların da PM’de yer alacaklarını söyledi.

SÖZCÜ TV YAYININDA ANLADIM Kİ…

■ “Hesap vermeliyiz” noktasından genel başkan adaylığı noktasına nasıl geldiniz?

Genel Başkan’ın Sözcü TV’ye çıkacağı gün bir daha genel başkan adayı olmayacağını ilan etmesini bekliyordum. İnsanların sessizliğinin bizim yapacaklarımızı görmek için olduğunu, koltukta kalmaya devam edersek toplumda ciddi tepkilere sebebiyet vereceğini söylemiştim. Sözcü TV yayınını izleyince gördüm ki, sayın genel başkanımız hiçbir şey olmamış gibi devam edeceğini söylüyordu, yerel seçim önemli diyordu. Ben o gün “Artık devam edemeyeceğim” dedim. CHP seçmenini gördüğüm her yerde konuştum, partililerle konuştum. Dikili Festivali’nde insanlar alkışlıyor ama gözlerinde fer yok. “O kadar iyi insanlarsınız ki, ele güne rezil olmayalım diye beni alkışlıyorsunuz, partinin evladına sahip çıkıyorsunuz” dedim. Özür diledim ve bu sefer alkış daha da yükseldi. İnsanlar gördüm ki özeleştiri istiyorlar. Devam eden süreçte herkesle konuştum, süreç şuraya geldi: Değişim sadece isimlere dayalı olmamalı, içi doldurulmalı. Değişimin lidere ihtiyacı oldu. Dört saat kendimle kaldım ve karar verdim. “Eğer bugün kimse çıkmazsa partili partiden umudunu kesecek dedim ve Eylül ayının ilk haftasında adaylığımı açıklamaya karar verdim.”

■ Özürden bahsettiniz, Sayın Kılıçdaroğlu da diyor ki; “Acımasızca eleştirildik, bir bırakmadılar ki muhasebe yapalım.”

Genel başkana sürekli “Bir muhasebe yapılmalı” dedik. Muhasebe yapmalarına ne engelmiş onu anlamadım. “Birlikte muhasebe yapalım” dese zaten ortaya değişim hareketi çıkmayacaktı. Ellerini, kollarını bağlayan yoktu.

■ “Seçilseydim yanımda olacaklardı, şimdi karşımdalar” dedi Sayın Kılıçdaroğlu. Şu şekilde sormak istiyorum. Seçime kadar her şey doğruydu da seçimden sonra mı fark ettiniz, o güne kadar sizler hep aynı konuştunuz… Hiç itiraz etmediniz mi?

Taa dokunulmazlıklar sürecinde Veli Ağbaba, Selin Sayek Böke ve birkaç arkadaşımız MYK’da çok ciddi şekilde genel başkanın “Anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz” tutumuna itiraz ettik. Yenikapı’ya gitmemesi, istikşafi görüşmelerin kesilmesi, referandumdan sonra YSK’ya itiraz meselesi, ittifakın dörtten altıya genişlemesi gibi altı kritik kavşakta çok ciddi itirazlarım oldu.

■ İttifakın dörtten altıya genişlemesine itirazınızı nasıl dillendirdiniz mesela?

Kontrolsüz genişlemeydi. Davutoğlu gelir gider oldu, Babacan sık gelir gider oldu, birden altı olduk. Dedim ki, “İttifakın iç hukuk belgesinin olması lazım. Milletvekili seçiminde ittifak kuracak partiler yöntemi şöyle belirleyecektir diye bir belge hazırlayalım. Altına imza atalım. Üç kamuoyu şirketinin 15 gün arayla yaptığı altı araştırmanın aritmetik ortalamasını seçim sonucu kabul ederek milletvekili listelerini oluşturalım. Herkes kantara çıkacak, kilosu kadar karşılık alsın”…

■ Neden öbür türlüsünü seçtiler?

Üzüntüm şudur. “Kemal Bey cumhurbaşkanlığına destek karşılığında küçük partilere grup teklif etti” diye bir söylenti vardı. Bunu sorduk, genel başkan reddetti. Ama tabloya bakınca bu iddiaları doğrular bir görüntü çıkıyor ortaya.

■ 39 milletvekiline içeride itiraz edip, dışarıda savunmak zor değil mi? Bunu neden yaptınız?

Seçimlere 60 gün kala partinin bilinen isimleri çıkıp kamuoyu önünde kavga etse seçimi kaybettirir. Kritik kavşaklarda partiyi kamuoyu önünde tartışmamak parti ahlakının gereği.

■ Birçok konuda itirazınız olduğunu anlattınız. Peki aynı fikirde olmadığınız bir yerde durmak zorunda mısınız?

Değilim ama birincisi boşaltacağınız yerin kiminle doldurulacağını bilmiyorsunuz. Referandum ve yerel seçimlerin en çok koşan, en çok yorulan, en çok ziyaret yapan, sahada da en çok karşılığı olan isimlerinin başındaydım. İçeride doğruları savunuyorsunuz ama yine de seçimi kazanacağınıza inançla var gücünüzle gayret ediyorsunuz. “Biz de olmasak parti kime kalacak” diyorsunuz. Şimdi genel başkan diyor ki, “Kazansaydım yanımda olacaklardı, şimdi karşımdalar”… Kaç kez kaybettik, yine yanında olduk ama sonsuza kadar kaybedemeyiz, sonsuza kadar yanında duramayız. Benim için eşik, Cumhuriyet’in 100’üncü yılında Cumhurbaşkanlığı makamında Tayyip Erdoğan’ın oturmasına engel olamamaktır.

KAZANIRSA CHP’Yİ NASIL DÖNÜŞTÜRECEK?

1- CHP şu anda edilgen, bizim dönemimizde etken olacak.

2- Şu anda savunmada, biz hücumda olacağız.

3- Şimdi sokaktan, eylemden uzak duran bir CHP var, biz gelirsek meydanlardan, sokaklardan kaçmayacağız.

4- Mevcut CHP, “oyuna gelmeyelim, yanlış anlaşılmayalım, sağcıları küstürmeyelim” diyor, biz oyuna gelmeme oyununa itiraz edeceğiz.

5- “Sivil toplum ve meslek örgütleri itiraz etsin, biz arkadan gidelim” tutumu yerine, sivil topluma ve toplumsal muhalefete önderlik edeceğiz.

6- “Sağ-sol kavramları 18’inci yüzyılda kaldı” diyen bir CHP yerine, sol kimliğe sahip çıkan bir CHP göreceksiniz.

7- Altı oku yeterince savunamayan bir CHP yerine, laiklik başta altı oka sahip çıkan, aşındırmadan geliştiren bir parti olacağız.

8- Çok yaşlı ve çok erkek bir parti yerine, gençlerin ve kadınların CHP’sini yaratacağız.

9- Tarım, salgın, mavi vatan ve birçok sorun olmasına rağmen bu alanlarda genel başkan yardımcısı yoktu, bu koltuklar danışmanlarla dolduruldu. Atanmış danışmanlar değil seçilmişlerle yönetilen bir CHP olacak.

ŞEHZADEMİZ NEREDE, HANGİ KAFESTE?

■ Kılıçdaroğlu’nun bir tarifi oldu… “Partiyi bilgili, birikimli iyi bir sosyal demokrata devredeceğim” dedi. Ben de sordum, mevcut kişiler arasında böyle biri var mı diye. “Var ama görünür hale gelmesi lazım” karşılığını verdi… Bunu nasıl okudunuz?

Devretme meselesi demokrasi değil monarşide olur. Biz bunu 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılmasıyla reddettik. Her yıl övünüyoruz. Yarın 1 Kasım ve saltanatın kaldırılışının yıldönümü. Biz partimize demokrasi getiremediysek, ülkeye getireceğimiz demokrasiyle nasıl övüneceğiz? Karşısındaki aday olarak baktığınızda ise, öyle bir tanımlama yapar ki, hiç alınmam. Beş yabancı dil bilen, 3 üniversite bitirmiş, geçmişinde şu tecrübe olsun denilen bir tanıma itiraz etmezsin. Ama tanımlama bilgili, birikimli, iyi bir sosyal demokrat… Ben ve Örsan Öymen adayız. Bu tanımı yapınca meşru rakiplerine “İyi bir sosyal demokrat değil” diyor. Bu açıdan centilmence değil. Örsan Bey ile bizi bırakın, bu partide bu tanıma uyan yüz binler var.

■ “Partide ama görünür değil” diyor…

Görünür olmayan bizim bilmediğimiz birinden bahsediyor. Bu kişi nerede? Hangi görevlerde sınanmış. Yarın partinin başına geldiğinde ne yapacağı nereden belli. Bakın bu bana ne hatırlattı: Saltanatın kaldırılmasıyla ortadan kalkan bir durumdan bahsedeceğim. Fatih Sultan Mehmet kardeş katlini uygun gördüğünden beri Osmanlı’da bir kafes uygulaması var. Sarayda haremin yanında, tahta geçmesi muhtemel şehzadeler kafeste tutuluyor. Bazen padişah çok uzun yaşayınca bekleyen şehzadenin yaşlanıp öldüğü oluyor. Kafeste delirenler var. Onu bir tek padişah biliyor. Bu uygulamayı görünce dedim ki “Şehzademiz nerede şimdi, hangi kafeste”…

■ Gemiyi güvenli limana teslim etmekten siz ne anlıyorsunuz?

Liman ve kaptan metaforuna itirazım var. Gemi güvenli bir limana ihtiyaç duyuyorsa demek ki fırtınanın içinde. Buradan limana ben götüreceğim diyor ya, “O gemiyi tehlikeli sulara kim sürükledi” diye sorarlar.

YENİ İTTİFAK MODELLERİNE AÇIĞIM

■ Değişim olmazsa yerel seçimler zora girer mi?

Parti ittifak potansiyelini kaybetmiş durumda. Bu da kötü bir sonuç doğuracak. Eski ittifak ortaklarıyla müzakere zemini kalmadı. Ben genel başkan olursam geçmişte ittifak yaptıklarımıza yerel seçimde iline, bölgesine göre her türlü işbirliğine açık olduğumuzu, kazan kazan şeklinde müzakere içinde olabileceğimizi söyleyeceğiz ve elimizi uzatacağız.

■ Ekrem İmamoğlu’nun kurultayın divan başkanı olmasını isteyen Kılıçdaroğlu’na sordum: Neden İmamoğlu: “Ekrem Bey’in İstanbul’da seçimlerde eli daha güçlü olsun diye” dedi. Şimdi güçlü değil mi sizce?

Ekrem Bey’in seçimlerde elinin güçlü olması için kurultayda divan başkanı olmasına ihtiyaç yok. Metrolar başta olmak üzere geçmişin çok gerisinde bütçeyle çok ilerisinde İstanbul’a hizmet etmiş ve ediyor olması Ekrem Bey’in güçlenmesine yetiyor.

 

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir